Derya Tolgay ve Nevin Sungur, Dünya Mirası Adalar'da avukat Pervin Çelik ile Adalar’ın askıya çıkan 1/5000 1/1000 imar planlarının yanı sıra bu planlara hangi gerekçeler ile itiraz edeceğimizi, gerekçelerinin neler olduğunu, hangi makamlara nasıl, ne şekilde başvuracağımızı ve önümüzdeki döneme ilişkin hukuksal sürecin nasıl işleyeceğini konuşuyorlar.
Derya Tolgay: Herkese merhaba. Dünya Mirası Adalar programında ben programcılardan Derya Tolgay.
Nevin Sungur: Ben Nevin Sungur.
D.T.: Hepinize merhaba diyoruz. Bugün Adalar’ın askıya çıkan 1/5000 ve 1/1000 imar planlarını konuşacağız. Yani, bu planlarda hangi gerekçelere itiraz edeceğimizi, gerekçelerin neler olduğunu ve hangi makamlara, nasıl, ne şekilde başvuracağımızı ve önümüzdeki döneme ilişkin hukuksal süreç nasıl işleyecek? Bütün bunları konuşacağız.
Çok kıymetli dostumuz Çevre ve İmar Hukuku konularında uzman, her zaman bize kıymetli bilgileriyle destek olan Avukat Pervin Çelik bizimle. Hoş geldin Pervinciğim.
N.S.: Hoş geldiniz.
Pervin Çelik: Hoş bulduk.
D.T.: Ben bir hatırlatma yapayım; daha önce yaptığımız programlarımız var seninle. Bu programın linkini de sosyal mecralarımızı koydum, çünkü bağlantılı, bu sürecin içerisinde. Özel Çevre Koruma (ÖÇK) kararlarıyla ilgili yapmıştık programı o zaman. Sosyal mecramızda paylaştığımız bilgiler arasında Adalar Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı var. Buna bakabilirsiniz. 1980’lerden günümüze Adalar'ın dönüşümüne dair bir program yapmıştık, bunu da dinlemenizi öneririz. Metin de var, yazısı da var. Bugünü anlayabilmek için önemli.
Bizler konunun uzmanı değiliz. Haliyle genel bilgileri size aktaracağız. Bir hata olursa da şimdiden peşin ‘affola’ diyorum. Bizler Mimarlar Odası’ndan ve Şehir Plancıları Odası’ndan Adalılara ve İstanbullulara bir bilgilendirme toplantısı yapmalarını istemiştik. Gerçekleşmedi maalesef. Biz bu programı Pazartesi akşamı kayıt yapıyoruz. Belki Salı gününe kadar herhalde itirazlarını öğreneceğiz diye umut ediyoruz. Mimarlar Odası, bütün bu sürecin içinde yer aldı geçmişte. 2011’deki planın iptali davalarını da onlar açtı. 30 Kasım 2017 tarihli bu İstanbul 8. İdare Mahkemesi, nüfus ve yapı yoğunluğunu artıracağı, koruma mevzuatını, şehircilik ilkelerine uygun olmadığı gerekçesiyle planı iptal ettiler. O zaman Mimarlar Odası Avukatı Can Atalay özellikle süreci takip ediyordu. Keza, Mücella Yapıcı ve diğer kıymetli arkadaşlarımız da. Şimdi onlar hapiste tutuluyor. Tam da onlara çok ihtiyacımız varken.. Bir kez daha onlara şükranlarımızı iletelim buradan.
Evet, Prens Adaları 1984’te Tiraje Dikmen’in yoğun çabaları ile doğal sit alanı ilan edilmişti. Günümüze gelirsek, bu plan İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Adalar Belediyesi tarafından hazırlandı. Daha sonra da müsilajla birlikte Marmara kirliliği gerekçe gösterilerek, esasında son derece masumane gözüken ÖÇK bölgesi olarak gösterildi. Tüm Marmara Denizi'ni, ilçelerini kapsıyordu. İçeriği, ekolojik ve böylesi kültürel peyzaja sahip alanların gelecek kuşaklara korunarak aktarılabilmesi ile ilgili. Bu bölgeler bu nedenle saptanıyor. Ama uygulama tam tersi Türkiye'de. Yani birçok bölge, ÖÇK kararlarıyla görülmedik yapılaşmaya açıldı; Salda Gölü, Uzungöl yani say say bitiremeyiz. Böylece plan yapma yetkisi, Cumhurbaşkanlığına ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na geçti. Daha sonraki süreçte de, 7 Ağustos'ta da İBB İmar Müdürlüğü, planlar hakkında halkı bilgilendirmek için Adalar'da bir toplantı yaptı ve oradaki bilgilendirme sırasında da bu plana sahip çıktıklarını, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın askıya çıkardığı planların da kendi sundukları plan olduğunu duyurdu. Bakanlık da zaten buna sahip çıkıyor.
Şimdi çok kısa birkaç not aktaralım istiyoruz. Notlarımızı kıymetli arkadaşlarımızın, avukatların, Büyükada’dan Adalar Sivil İnisiyatifi’nin ve Burgazada Mahalle Meclisi’nin kıymetli çalışmalarından derledik.
Şunlar öne çıkıyor; Planlarda kıyılar yok! Dört tarafı suyla çevrili Adalar, kıyıları olmayan, denizle ilişkisi olmayan bir kara parçası gibi tanımlanmış. En önemli kentsel peyzajı dahil edilmemiş yani deniz yok! Kentsel bir peyzaj dediğimizde Adalar’ın tüm canlılarıyla birlikte yaşam biçimi, çok kültürlü yapısı, gelenek ve görenekleri, bugüne kadar Adalar’a özgü olan üretimi, İstanbul’da tamamen yok olan Adalar’da halen var olan kesintisiz mimarlık mirası, toplumsal kimliği, çok kültürlü yapısı, yıllardır oluşmuş kıyı, kenar çizgisi, koyları, kumsalları ve hatta çakıllarının bile yok olma tehlikesi arz eden bir plan bu.
Önerilen, üzerinde birçok arkadaşımızın çalıştığı 350 adet modern mimarlık mirasının tescili de İstanbul 5 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından külliyen reddedilmiş. Biri bile tescillenmemiş. Dolayısıyla, tescili olmayan tüm binalar şu anda yıkılabiliyor. Bir kültürel peyzaj filan kalmıyor ortada.
Bir taraftan da, ‘Son İstanbul’ dediğimiz Adalar’da çok ciddi bir hafıza kırımına da uğruyoruz. Örneğin Büyükada'da, Burgazada'da, büyük tarla ve bostan arazileri var. İklimin en güzel olduğu, üzerine şiirler yazılan yerler bunlar. Viranbağa mesela bunlardan biri. Güney tarafı burası, birçok kişiye ait bu araziler, vakıfların da arazileri var. Bunlar tabii ki zamanında tarla olarak alınıyor. Ama şimdi bir ‘talih kuşu’ kondurulmuş çok büyük arazilerden bahsediyoruz. Bunlara turizm alanına getirilmiş, sit dereceleri düşürülmüş, imar olanağı sağlanmış. Aynı geçmişte Yassıada ve Seferoğlu'nda olduğu misal…
Şimdi başka bir husus var. 1/5000 plan hükümlerinde ucu açık belirtilmemiş hususlar bunlar. İBB tarafından hazırlanması düşünülmüş birtakım rehberler var. Koruma altına alınmış bir bölgenin geleceğini kesin hatlarıyla çizecek olan imar planları içinde sadece bahsedilen bu rehberlere dair bir envanter yok. Yani bu rehberler halihazırda çalışılmış, mevcut değil. Henüz oluşturulmamış rehberler, yapılacak uygulamaları birebir etkileyecek nitelikte. Nasıl ki bu planlara yönelik itiraz süresi var ise bu rehberin de şeffaf bir şekilde kamuoyuna sunulması gerekiyor diyor mimar arkadaşlarımız. Söz konusu rehberler son derece önemli; ekolojik kentsel tasarım rehberi, ziyaretçi yönetim planı ve turizm taşıma kapasitesi, Adalar lojistik yönetim planı, biyoçeşitlilik koruma eylem planı. Yani Adalar, çevre tahribatı nedeniyle yaşanamaz hale gelecek ve gece gündüz nüfusunun denetimi de olamayacak diyorlar. Ormanlar ağaçlık alan olarak belirlenmiş ve ormanlık alanlar birinci derece sit alanı ve kesin korunması gereken alan olarak planlanması gerekirken, yapılaşma riskinin olduğu bölgelerde sit dereceleri yine iki ve üçe düşürülmüş. Koruma kalkanı zayıflatılmış, bazı yerlerde kaldırılmış. Şimdi bir tarafta da baktığımız zaman kamu yararı gözetilmemiş, özel kişilerin yararına öncelik verilerek yapılmış planlar da var.
Son bir duyuruyu da şu şekilde yapalım istiyoruz. Dava için kalan süre 28 Ağustos Pazartesi günü bitiyor. Bu arada Büyükada'da, Yüksek Kahve'de Salı akşamı saat 20:00’de bir toplantı var; imar üzerine bilgilendirme toplantısı. Perşembe günü de hep birlikte Ataşehir'deki Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na gidilerek itiraz dilekçeleri yapılacak.
P.Ç.: Bence gayet güzel özetledin Derya. Bu planlarla ilgili özellikle içeriği yapılan tartışmalara girmeden önce ufak bir düzeltme yapmak istiyorum. Dava açmak için son gün 28 Ağustos demiştin, onu düzeltmek istiyorum. Plan, 28 Ağustos'a kadar askıda kalacak ve dolayısıyla 28 Ağustos tarihine kadar bu plana itiraz edilebilecek. İtiraz da planı yapan ve askıya çıkaran, onaylayan ve askıya çıkaran Ataşehir'deki Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İl Müdürlüğü’ne yapılabilir. Bu plandan etkilenen herkes, bu süre içerisinde plana itiraz edebilir. Ama bu dava açma süresi değil. İtiraz edilmesi ve edilmemesi halinde iki ayrı dava açma süresi işler. İtiraz edilmediğinde, itiraz etmeyen herhangi biri, plan askıdan indikten sonra yani 28 Ağustos'tan sonra 60 gün içinde bu plana karşı dava açabilir. İtiraz edenler açısından ise bu itirazların idare tarafından yani bakanlık tarafından değerlendirilmesi için beklemesi gereken bir süre var o da 30 gün. 30 günlük süre geçtikten sonra eğer idareden bu konuda olumlu bir yanıt almadıysa, 30 günü izleyen 60 gün içinde yine plana karşı dava açabilir. Dolayısıyla dava açmak açısından itiraz edenler ve etmeyenler arasında bir 30 günlük süre avantajı var. İtiraz edildiğinde ilaveten bir 30 gün beklemek durumunda dava açmak için. Planların askıda kaldığı süre bir ay. O bir aylık süreç içerisinde itiraz ettiğiniz ya da itiraz etmeyi kaçırdığınız bazı hususlar olabilir. Dava sırasında ya da dava açılması düşünülüyorsa eğer, öyle diyelim. Biz gerçekten bir genel kabul olarak sanki sadece itiraz ve dava ölçeğinde konuşuyoruz ama bunun olanaklı olduğunu söylemek, açıklamak gerekiyor. Yani itiraz etmeyi atladığınız bir hususu daha sonra, dava sırasında bu süreçte yapacağınız incelemelerle ortaya çıkan bir konuyu da davada ileri sürebilirsiniz ya da itiraz ettiğimiz bir konunun aslında anladığımız gibi olmadığını fark edebiliriz, o itirazımızdan vazgeçebiliriz. Bunlar değişebilir. Çünkü bu süreç çok kısa bir süre. Bunları anlamak, plan hükümlerini, plan notlarını, açıklama raporunu, okumak, plan paftalarını incelemek, bunlar gerçekten hem uzmanlık gerektiren işler, hem de böyle çok kısa sürelerde yapılabilecek işler değil. Nitekim zaten dava açılması gerektiğinde mahkemeler bunun için bilirkişi atıyorlar. Konunun uzmanı olan şehir plancılarından, mimarlardan, sanat tarihçilerinden, arkeologlardan, planı niteliğine göre değişen uzmanlık alanlarından oluşan bilirkişi heyetine bu planları inceletiyorlar. Oradan gelen raporlar doğrultusunda da karar veriyorlar. Dolayısıyla bu kolay bir süreç değil. Bizim, ne bir hukukçunun, ne de uzmanlığı planlama olmayan herhangi bir vatandaşın her zaman da çok kolay kavrayabileceği belgeler değil imar planları.
N.S.: Bir de anladığım kadarıyla internette paylaşılan belgeler de çok karışık, silik ve yani böyle doğru dürüst hazırlanmamış belgeler. Bu konudan anlayan mimarlar, avukatlar uzun süre anlamaya çalışmışlar.
P.Ç.: Tabii, tabii. Ben de bu planları öğrendiğimde bir girip bakmak istedim. Plan paftaları zaten oldukça yüklü belgeler. Onları indirmek ve gerçekten çözünürlüğü yüksek bir şekilde anlamaya çalışmak kolay değil. Beni ilgilendiren yani hukukçu olarak, biraz da imar hukuku alanıyla ilgilenen biri olarak metinlere bakıyorum. Nedir onlar? Plan açıklama raporuna ve plan notlarına bakıyorum. Plan açıklama raporu, bana planı nasıl anlatıyor, ona bakmayı tercih ediyorum. Bir de plan notları. Biraz önce mesela Derya’nın sözünü ettiği, ‘bir takım rehberlerin İBB tarafından hazırlanması öngörülüyor’ demesi, bunu muhtemelen plan notları arasında İBB'ye yüklenmiş bir ödev olarak görüyoruz. Bunun açık olması gerekir mi? Olacaktır, onu söyleyeyim. Yani diyelim ki İBB bir kentsel tasarım rehberi hazırlayacaksa bu plana göre bu rehberi yayınlayacaktır mutlaka. İlgilisinin bu rehberi görmeden, oradaki ilkelere uygun hareket etme olasılığı düşünülemeyeceğine göre, bunlar yayınlanacak, belgeler olarak göreceğiz. Ama bu rehber hazırlanırken ‘sadece idarenin kendi kendine hazırlayacağı bir belge mi olacak’ yoksa yine ‘imar planları açısından tartışacağımız bu katılım meselesine uygun davranarak, bölgedeki aktörlerle de birlikte hareket ederek mi hazırlayacak,’ onu zaman gösterecek.
D.T: Peki, burada sorabilir miyim Pervin? Bu mesela itiraz gerekçelerinden biri olabilir mi? Sağlam bir gerekçe mi?
P.Ç.: Kentsel tasarım rehberi hazırlanması mı?
D.T.: Evet, bütün bu rehberlerin olmaması, olmadan bu planın onaylanması?
P.Ç: Hayır. Çünkü plana uygun olarak kentsel tasarım rehberlerini daha sonra hazırlayabilir ve bunu İBB'ye ya da ilgili belediyeye belki bir ödev olarak yükleyebilir bu planları. Öncesinde hazırlanmış olması şartını aramıyor, mevzuatta buna dair herhangi bir şey yok. Ben tabii bunu cevaplarken tamamen hukuk kuralları çerçevesinde cevaplıyorum, belki bunu da söylemek gerekiyor. Ben yasa, yönetmelik, bu konuda bir zorunluluk arıyor mu diye bakarım ama planlama disiplini açısından plancılar, mimarlar, kentle ilgili uzmanlık alanlarına sahip kişiler diyebilirler ki, ‘bunun önceden hazırlanması’ ya da en azından ‘planla birlikte yürürlüğe girmesi gerekirdi’ diyebilirler. Ben kendi uzmanlık alanım açısından bunu tartışabilecek durumda değilim ama ben mevzuat bunu şart olarak arıyor mu ona bakarım, öyle bir şart yok. Hatta şunu söyleyebilirim, başka yerlerde kentsel tasarım rehberi hazırlanmasına dair uygulama yapmadan önce ‘mutlaka bu rehberin hazırlanması gerekir’ şeklindeki bir plan notunu hatta şunu da söyleyebilirim, bu yanılmıyorsam Bozcaada'daydı, buna dair bir plan notunu mahkeme iptal etmişti, kentsel tasarım rehberleri, imar planının bir koşulu ya da imar uygulamasının bir koşulu olamaz diye. Yani hukuk başka türlü bakıyor, onu demek istiyorum.
N.S: Peki, siz daha önce çevre ve imar hukuku uzmanı olarak benzer süreçte yer aldınız. Önümüzdeki döneme ilişkin, bu itiraz süreci tamamlandıktan ve ondan sonraki hukuksal süreç başladıktan sonra kendi tecrübelerinize dayanarak bir öngörünüz var mı, nasıl devam eder? Çünkü bizi endişelendiren, hepimizi endişelendiren taraf, ‘ben yaptım oldu’ hali bir süre sonra çok sert bir şekilde gösteriyor ve demin Derya'nın program başında saydığı maddeler gerçekten bir kabus anlatır gibi. Bunu engelleyebilecek bir günümüz Türkiye'sinde hukuk süreci işleyebilir mi?
D.T.: İşlesin, lütfen.
P.Ç.: Genel bir kabul olarak ‘işlemez’ diyemem. Çünkü açtığımız davalarda başarı sağladığımız konular var, kazanımlarımız var. Fakat yargılama sürecinin uzun sürmesi en büyük handikapımız esasında. Bu süreçte, imar uygulamalarıyla ilgili sahada, bu konu özelinde, Adalar özelinde konuştuğumuzda 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Nazım İmar Planı ile birlikte askıya çıktı. Dolayısıyla artık ‘imar uygulaması yapılabilir’ durumda. Hatırlarsanız ve programın başında da örnek olarak verdiğin Derya, Mimarlar Odası'nın dava konusu ettiği bundan önceki imar planı, sadece Nazım İmar Planı idi. Henüz o tarihte Uygulama İmar Planı yapılmamıştı ve Uygulama İmar Planı olmadığı için de uygulamaya yön veren bir plan yoktu, imar uygulamasına dayanak olan bir belge yoktu ve sorun da yoktu diyebiliriz. Ama şimdi hem Nazım hem Uygulama İmar Planı aynı anda yürürlüğe girdi. Dolayısıyla herhangi bir parselde imar uygulaması yapılmasının önünde bir engel olmayacak, ta ki bir mahkeme tarafından yürütmeyi durdurma kararı verilinceye kadar. Bu planlar yürürlüğe girmiş ve uygulanabilir planlar olarak orada duruyorlar. Bu bir problem tabii ve imar planlarında mahkemelerin hemen yürütmeyi durdurma kararı vermeleri de söz konusu olmuyor. Ancak bir bilirkişi incelemesi yapıp hukuka aykırılıkları tespit ettikten sonra yürütmeyi durdurmaya dair bir karar verebiliyor. Bu da bir zaman alıyor. O zaman içerisinde uygulamalar başlayabiliyor. Mesela herhangi bir parsele yönelik yapı ruhsatı düzenlenebilir, inşaata başlanabilir. Bunlar sorun. Buna nasıl mani olunabiliyor? O parselin çevresinde olan, ondan etkilenen kişilerin o uygulamaya dair ayrıca dava açmaları gerekiyor. Yani planların dışında uygulama işlemlerine dair, yapı ruhsatlarına karşı da ayrı davalar açmak gerekebiliyor.
D.T: Tam bu soruyu soracaktım Pervin. Dava sonuçlanana kadar büyük kayıplar vermemek için ne yapılmalı? Tam da bu yürütmeyi durdurma kararı almak ne kadar sürüyor diyecektim.
P.Ç.: İmar planlarında yürütmeyi durdurma kararları bilirkişi raporları olmadan verilmiyor, onu açıkça söyleyebiliriz. Çok zor. Uygulamalar başlayabiliyor.
D.T.: Evet, demin senin bahsettiğin, 2017 senesinde o 1/5000’lerin davası kazanılmıştı. 1/1000’leri ise biz Adalılar hiç görmedik bugüne kadar zaten.
P.Ç.: Çünkü henüz yapılmamıştı.
D.T.: Yapıldıktan sonra da paylaşılmadı.
P.Ç.: O dava konusu olan plandan sonra İBB, yeni plan hazırlığına girdi. Bunu ÖÇK sürecinden de biraz takip ettiğim için söyleyebiliyorum. Hem 1/5000, 1/1000 ölçekli planları hazırladı. Tam da bunların onaylanması, askıya çıkması süreçleri tamamlanmadan Marmara Denizi ve Adalar ilçesi, bunun yanında Erdek ve Marmara ilçesini de kapsayan bir ÖÇK bölgesi ilanı kararıyla karşılaştık. Planlama yetkisi tamamen bakanlığa geçti bu kararla birlikte. Biz o karara karşı da dava açtık ama henüz bir karar çıkmadı, onu da söyleyelim. O davada en son bize gelen savcı görüşüydü ve o da lehimizeydi esasında. Ama Mahkeme’nin bu konudaki kararı henüz çıkmadı.
D.T.: Neredeyse iki sene oldu ama o zamandan beri Marmara'da hiçbir iyileştirme yapılmadı, hiçbir derin deşarj vanası kapatılmadı.
P.Ç.: Zaten o ÖÇK bölgesi kararına açtığımız davada da buna değindik. Marmara Denizi'ndeki müsilaj sorunu, kirlenme sorunu, adına her ne derseniz bunun önüne geçmek için alınmış bir karar olarak ÖÇK bölgesi ilanıyla karşılaştık. Evet, bakanlık bunu böyle açıkladı. Ama Marmara Denizi'nin bu kirlilikten kurtarılmasına ve korunmasına dair fiili somut bir uygulamayla senin de ifade ettiğin gibi karşılaşmadık. Adalar gibi önemli bir yerin, Marmara ilçesinin, Erdek gibi önemli yerlerin imar planlama yetkisini bakanlık kendisi aldı ve bu konudaki imar planlarını yaptı. Oysa ÖÇK Bölgesi ilan etme sebebi bu olamaz, bunun için bir bölge ÖÇK bölgesi ilan edilmez. Bir bölge gerçekten korunmaya değer olduğu için ÖÇK bölgesi ilan edilir ve varolan tehditlerden korumak, o tehditleri ortadan kaldırmak için bakanlığın birtakım adımlar atması gerekir. Biz bununla henüz karşılaşmadık. Aslına bakarsanız bizim o açtığımız davadaki haklılığımızı bir kez daha gösteriyor.
Yani imar planı da ayrıca tartışılır. Şu anda askıda olan imar planı, ÖÇK bölgesi olan Adalar’ı ne kadar koruyor? Bu da ayrı bir konu olacaktır içeriğine girersek. İçerik çok daha uzun ve tartışılabilir bu konu.
Ben burada bir şey söylemek istiyorum yalnız planın içeriğine ilişkin. Mesela ‘bu planda kıyılar yok’ demiştin Derya. Kıyılar neden yok, biraz belki buna değinmem gerekiyor. Bu konuyu konuşurken tam da bu Adalar’ın ÖÇK bölgesi ilan edilmiş olmasından kaynaklı olarak kıyıların bu planın kapsamı içinde olmadığını tahmin ettiğimi söyledim birkaç yerde. Bunun mevzuat açısından da karşılığına biraz değinmem gerekiyor. Şimdi, bu planın adı Koruma Amaçlı İmar Planı. Eğer bu bölge ÖÇK bölgesi ilan edilmeseydi, Adalar'ın kentsel sit, doğal sit ve varsa arkeolojik sit alanlarına ilişkin planlama yetkisini kısmen Kültür ve Turizm Bakanlığı, kısmen de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yürütecekti ya da bütün bu plan hazırlık aşamasını, İBB ve ilçe belediyesi yürütecekti ama onaylama ve uygun bulma makamı yine bu söylediğim bakanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığı olacaktı, özellikle de kentsel sit alanları açısından. Doğal sit alanlarında da yine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın uygun görüşü alınacaktı. Ama ÖÇK bölgesi ilan edilince Adalar’ın bütününde planlama yetkisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na geçti. Mevzuat açısından iki farklı mevzuat tabi. Yani bir bölgenin ÖÇK bölgesi ilan edilmesi halinde olan planlara dair yönetmelik Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın yaptığı yönetmeliktir. Bunun içine neler giriyor? Doğal sit alanları, tabiat anıtları, sulak alanlar, milli parklar ve ÖÇK bölgeleri giriyor. Bu saydığım yerlere ilişkin planlama, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlanan 2012 yılına göre hazırlanan bir yönetmeliğe dayalı olarak yapılıyor ve bu yönetmeliği 2016 yılında eklenen bir ek madde var. O ek madde, ‘kıyıların plan bütününden ayrı bir planla planlanabileceği’ yani alanın bütününün dışında kıyılara ilişkin ayrı bir plan yapılacağına dair bir cümle eklendi yönetmeliğe. Tam da bu nedenle kıyılar bu planın onama sınırı dışında tutuldu. 2016 yılında yapılan bu değişiklik, ‘kıyı alanlarında yapılacak yapı ve tesisler için sit alanı bütününde imar planı yapma şartı aranmaz’. Yani kıyıları tek başına ve ayrıca planlayabilirim ya da oradaki yapı ve tesisleri sit alanı bütününde bir plan olmasa dahi yapabilirim anlamına gelen bir madde eklendi.
D.T.: Çok endişe verici.
P.Ç.:Oysa ki kıyılar, adanın dışında tutulması gereken yani adanın dışında ayrıca planlanacak yerler olarak bırakılmamalıydı. Bütünlüğü, bütünlüklü planlama açısından da kıyıların bu planın kapsamı içinde olması gerekirdi. Bu durumda soracağımız soru, idare neden orayı da plana dahil etmedi ve neden ayrık tuttu? Hukukçu gözüyle, yönetmelikte böyle bir düzenleme olsa dahi kıyıların ada planlamasının dışında, Adaların Koruma Amaçlı İmar Planı’nın dışında tutulmasını mevzuatta bu madde olmasına rağmen doğru olmadığını söyleyebiliriz. Başka korumaya ilişkin ilkelerden yola çıkarak söylemek gerekir, seslendirmek gerekir.
N.S.: Evet. Bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz ancak vaktimizi epeyce aştık gibi gözüküyor. Çok teşekkür ediyoruz Pervin Hanım programımıza konuk olduğunuz için. Dediğim gibi bu konuyu yakinen takip etmeye devam edeceğiz diye düşünüyorum, değil mi Derya?
D.T.: Evet çok teşekkürler. ‘Adalar hepimizin’ diyoruz çünkü gerçekten hepimizin. Adalılara ait olan bir şey değil, evrensel bir değer ve tüm İstanbul’un, Türkiye’nin sahip çıkmasını istiyoruz.
N.S.: Görüşmek üzere. Çok teşekkürler, esen kalın.
D.T.: Adalar hepimizin!
N.S.: Adalar hepimizin!